Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Değişmenin Vakti Geldi

     Resim olmayan çok kısa bir yazı.      Değişiyorum. Değişmeye karar verdim. Değişeceğim. Değişmek zorundayım!      Sıkıldım.        Sonunda ilk defa kendi kararımla değişmeye karar verdim.      Umarım değişirim.      Zaman alacak, bir o kadar da zorlayacak. Buna dayanabilirim çünkü sonunda ben olabilirim.      Sonunda.      Yeni bir ben olmayacak      sadece daha iyisi.      Aynı isimle devam ediyorum ve hemen hemen aynı kafayla ama artık ufak şeyleri yok ediyorum.      Yeni bir ses tonu, yeni bir e-posta, yeni bir konuşma tarzı, yeni kıyafetler ve sadece yeni.      Bir uygarlık nasıl hemencecik kurulamıyorsa, bu da öyle.      Mutlu oldum.       Hafif ama mutlu.      Bir süre blogumun yazıları bu olay üzerinden ilerleyecek, şimdiden kendinizi hazırlayın.      Çünkü,      ben geliyorum.      Merhaba mı yoksa Görüşürüz mü?

Yolun Başında Yıkılan Yapraklar

     Bu yazı diğer yazdığım tüm yazılardan daha fazla kişisellik içermektedir. Bu sizi ilgilendirmiyor yalnızca söylemem gereken bazı şeyler var. Aslında herkesin söylemesi gereken bazı şeyler var ama çoğu kişi bunu dile dökemiyor çünkü hepsi korkuyor. Çevresinden alacağı tepkileri düşünüyor, Tanrının onu cezalandırmasından; Cennet'e girememekten korkuyor. Arkadaşlarından ve ailesi tarafından dışlanacağını düşünüyor. Diğerleri gibi olamamaktan; ortama ayak uyduramamaktan korkuyor. Anlatacağım mesele, bu korkulardan daha küçük başlayıp tamamen bir kabusa dönüştür. Unutmayın ki, kabusları hep beraber gittiğimiz sinema salonlarında seyirci kalmıyoruz. Daha önce korkularımdan bahsetmiştim; hatta demiştim ki "korkularım gerçek ve gerçek olmaya çok yakın". Bu sözü aşamalara bakarak söyledim. Birinci adımda hayaller kurar, dilekler tutarsınız; bunlar öyle dilekler ki senede bir kere olmayı beklemez. Birinciden sonraki adımlarda (belirli bir sayı vermek çok zor) yavaş yavaş hali

Bir Kaç Paragraflık Sıkıntı

     Neler hissedeceğimi ya da neyi hissetmek zorunda olduğumu bilmiyorum. Arada bir yerlerde duruyorum; sessizce, düşünerek ve korkarak. Ne yapmalıyım? Belki de sadece yazmalıyım ama yazacaklarımı yazdığımda zaten yazmış oluyorum. Hiçbir anlam ifade etmiyor; bundan seneler önce karaladığım sözler yok oldu. Her şeyin bir gün sonuna varacağını bilmemize rağmen halen saçma sapan işler peşindeyiz. Mutlu olmak istiyoruz, yaşadığımız toprakları diğerlerine göre daha temizmiş gibi göstermeye çalışıyoruz, savaşların ve ölümlerin bitmesini diliyoruz. Her gün, milyonlarca insan dua ediyor. Diğer milyonlar ise soruyor; "neden?". Anlatacak o kadar çok şey var ki, hangisinden bahsetmem gerektiğini seçmekte zorlanıyorum çünkü hala arada bir yerlerdeyim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Ölüme gitmek için yaşamaya devam etmekten başka bir şansım var mı? Devam ederken acı çekmeme gerek var mı? Belki de sadece durmalıyım. Öylece.      Şuana kadar içtiğim tüm sigaraları hiç içmedim. Hiçbir

İstemedim.

     Bu dünyada doğmayı ben istemedim; eğer istediysem kafama sıçayım. Daha nasıl nefes alınacağını bilmiyorum; yürümenin verdiği o garip hissiyata halen alışamadım. Senelerdir konuşmama ve duymama rağmen cümle kurmaktan acizim. Elimi sigaraya uzattıktan sonra sigara içeceğime karar veriyorum; vücudum ve kafamın içi birbirinden bağımsız çalışıyor. Ben koskoca oyundaki bug'a girmiş bir NPC'yim. Yüzyıllar öncesinden unutulan bir masalın karakteriyim; önemli olmayan. Olduktan ve olduktan öncesinde bazı isteklerim vardı. Küçük bir çocuk, kafası karışık. İsteklerin asla gerçekleşmeyeceğini aksine istediğine utanacak bir takım olaylar yaşanacağını nereden bilebilir? İstemedim. Bunların hepsini Tanrı seçti. Beni yarattı ve ölmemi bekliyor. Onun karşısına çıkıp, tüm bunları yazdığım için ve aynı zamanda çok fazla mızmızlandığım için bana kızacak. Ne diyebilirim ki? Tanrı'nın karşısında kendimi haklı mı çıkarmaya çalışacağım? Sahip olmayı istemediğim bir hayatın içerisinde sürü

KÜLLÜĞÜMDE ÖLEN KELEBEK

KÜLLÜĞÜMDE ÖLEN KELEBEK Sanırım, geçen seneydi. Zarif ama aptal bir kelebekti. Kaç yaşında bilmiyorum. Kaç kişiden nefret etti bilmiyorum. Kaç çiçeği daha güzel yaptı hiç bilmiyorum. Kalan sigaralarımı saymadan, fütursuzca izmaritler düştü artarda. Yerçekimine yakın bir yerde oturuyordum. Yatakta yatamayacak kadar yorgun değildim. Yazmak için birkaç sebep soruyordum ama bir cevabı almak yerine kafamı eğdim. Öyle bir vakitti. Her şeyden habersiz, aynı zamanda diliminde yaşıyorduk. Hatırlayamadığım bir saatte, küllüğümde ölü bir kelebek gördüm. Niçin? Yaşaman gereken onca güzel zamanı mahvettin! Kaç çiçek seni bekliyordu, farkında mısın? Bir hiç gibi, salağın tekinin unuttuğu sigaraların arasında öldün. Galiba. Yoksa bu bir intihar mıydı? Eğer öyleyse, halimiz vahim. Hayat, senin sahipsiz katilin. Hayal ise benim talihsiz şahidim. İkimizde aynı yoldaydık. Kanatların olsa da kol kolaydık. Görünürde çok kolay gibi olsa da

Eskilerden Kalma bi' Yazım

İnsanlar, mutsuzluğu her türlü materyale bağlayabilir. Para, cinsellik, kişi ve tonla farklı şeye göre mutluluğu yorumlayabilir. Bunlara sahip olan insanlar yani mutlu olan insanlar, mutsuz insanlara nedense nasihat verme niteliğini taşıdıklarını sanıyorlar. Neşeli hayatlarında bizlere göz ucuyla bakıp bizlere "iyilik" yaptıklarını zannediyorlar. Sizler mutlusunuz, bizler değiliz. Bir kaplanın, ceylana yardım etmesi kadar saçma. Belki de sırf bu insanları gördüğümüz için üzülüyoruz ya da umutsuzluğumuza bir sebep daha ekliyor. Şunu bilin artık, mutsuz insanların birer sebepleri var. Sevgilisinden ayrılan ya da ailesi sırf harçlığını kestiği için kendini kederli sanan insanlardan bahsetmiyorum. İnsanlara baktığında onlardan uzakta gördüğünü gören insanlardan bahsediyorum, başkalarını kıskanan onlar gibi mutlu olamak isteyen, bu yazıyı yazan insanlardan bahsediyorum. Oturup düşünüyoruz sürekli, neden ? Bu kelime hayatımız da sürekli olarak kafamızı meşgul ediyor ve asla da cev