Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mahvolmaktan Kaçınamıyorum

     Her şeyden pes ediyorum. Mutlu olmaktan da nefret etmekten de. Belki şimdi mutlu olmayı başarabilirim kendimi kandırmadan önce. Başından beri kendime türlü türlü oyunlar oynadım sırf mutlu olduğumu zannetmek için. Çünkü dayanamıyorum, olmuyor. Her şey bana karşı konumlanmış gibi hissediyorum. Sabah uyandığımda en az hasara sahip gülüşümü takınmıştım oysa ki. Sonraki adım ise ona uygun bir hayal seçmek. Tamam, işte, tüm sorumluluklarımı yerine getirdim. Daha ne istiyorsunuz benden ve bana sahip olanlardan? Kendini canlı ilan eden, nefes almanın zorluğunu yaşayanlardan bahsetmiyorum. Dünyaya dur diyebilenlerden, bahsediyorum. O veya onlar, öyle bir şey ki, kuracağınız kelimeleri bir daha tekrarlamama isteği uyandıracak. İronik. Ama daha çok gülünç. Belki biraz da heyecan. Başka ne eklemeyi ihmal ettik? Sevgiyi. Aslında hepimiz, sevgiyi çok fazla ihmal ettik ama bu saçmalık üzerinden konuşmaya devam etmeyeceğim. Belki, kafamın dağınık olduğu başka bir zamanda bundan bahsederim. Ş

Mer-Ha-Ba

     Işık, gözlerimi açmama ilk başta engel olmuştu. Yaşarmış gözlerimi tamamen açtığım zaman bir yatağın üzerinde durduğumu fark ettim. Etrafa bakmak istedim ama kafamı çeviremiyordum. Konuşmak istiyordum ama hangi kelimeyi kullanacağımı bilmiyordum, açıkçası hiçbir şey bilmiyordum. Sadece gözlerimi hareket ettirirken, beynimde bir acı hissetmiştim. Hafif ve kısa süren bir acıydı. Sonrasında ise her şey farklı bir hale gelmişti. Az önce gördüğüm, siyah-beyaz nesnelerin hepsi bir anda renklenmişti. Vücudumu hissedebiliyordum artık. Ayağa kalkmanın zamanı gelmişti, sanırım. Ayağa kalktığımı hatırlamıyorum ama ayaktaydım. Küçücük odada, yatak dışında sadece çocuk oyuncakları ve ben vardım. Dimdik durmaktan sıkılmıştım, adım atmak istiyordum ama nasıl yapacaktım? Kapısı ve penceresi olmayan beyaz duvarlara sahip olan o küçücük odanın tavanından bir ses duydum. Daha kafamı kaldıramadan, bir şey beni sarstı. “Mekanik şeyler” beni sarmıştı ve yürümeye başlamıştım. Harika bir duyguydu. Dak

Her Şey Sensin Zaten Bir Tek

     Bilimsel terimlere ilk insanlığa baktığımız zaman, onlara insan demeye bile utanırız. Onlar birer mağara adamı da ondan. Sırf yaşadığı toprağı kendine göre biçimlendirmediği için veya yok etmediği için böyle sesleniyoruz onlara. Keşke bizi duyabilselerdi de bir taşın üzerine "Ne alaka lan?" yazıp, bulmamızı isteselerdi. Bizde farklı görüşler ortaya koyabilirdik. Mesela, ilk insanlığın hiçbir işe yaramadığı gerçeğini değiştirebilirdik. Şöyle bir durum var ki, onları sadece ateşi ve yazıyı buldukları için tebrik ediyoruz, bir zahmet edelim yani. Gel gör ki, zaman aka aka, gide gide bu tavırda değişime uğruyor. Sümerlilerin yazıyı bulmasına minnettar olmaktan çıkıp, "Amaan ne olacak, illaki biri bulurdu. Edison bulurdu, Obama bulurdu hatta bende bulurdum." konumuna geliyorlar. Tamamen bu cümleleri sarf etmeseler bile, insanlığa olan hürmetleri tam bu yönde ilerliyor. Onları günümüze kadar bıraktıkları eserleri yorumlayarak okulda çalışan kişilere öğretmeye çalışıy