Ana içeriğe atla

Yolun Başında Yıkılan Yapraklar


     Bu yazı diğer yazdığım tüm yazılardan daha fazla kişisellik içermektedir. Bu sizi ilgilendirmiyor yalnızca söylemem gereken bazı şeyler var. Aslında herkesin söylemesi gereken bazı şeyler var ama çoğu kişi bunu dile dökemiyor çünkü hepsi korkuyor. Çevresinden alacağı tepkileri düşünüyor, Tanrının onu cezalandırmasından; Cennet'e girememekten korkuyor. Arkadaşlarından ve ailesi tarafından dışlanacağını düşünüyor. Diğerleri gibi olamamaktan; ortama ayak uyduramamaktan korkuyor. Anlatacağım mesele, bu korkulardan daha küçük başlayıp tamamen bir kabusa dönüştür. Unutmayın ki, kabusları hep beraber gittiğimiz sinema salonlarında seyirci kalmıyoruz. Daha önce korkularımdan bahsetmiştim; hatta demiştim ki "korkularım gerçek ve gerçek olmaya çok yakın". Bu sözü aşamalara bakarak söyledim. Birinci adımda hayaller kurar, dilekler tutarsınız; bunlar öyle dilekler ki senede bir kere olmayı beklemez. Birinciden sonraki adımlarda (belirli bir sayı vermek çok zor) yavaş yavaş halinize bakarsınız ve gerçekte nelere sahip olduğunuzun farkına varırsınız. Korkular ve ondan sonra gelen kabuslara buradan geliyoruz; asla sahip olamayacağımız şeyleri istiyoruz. Haksızlık mı yoksa yüzsüzlük mü? Bu bir tartışma konusu ama benim sorunum bir tartışma değil; aksine basit bir soru.



     Mevsimlerin en mutsuzu bizi karşıladı. Depresiflik daha fazla boy göstermeye başlıyor; aslında havanın kömür olması pek önemli değil zira güneş yanarken bile perdeleri çekip yazarım. Tabiatım depresif. Mevsimin ilk günlerinde ağırlıklı olarak haksızlığı düşünüyorum. Yolun başındayım ve kafam her mevsimde sonbaharı yaşıyor. Biraz daha derine inelim;

     Bu dünyada hemen hemen her şeyin bir eşi/karşılığı vardır. Aydınlığın karanlığı, doğrunun yanlışı ya da yaşamın ve ölümün. Bunlardan herhangi birine yönelmiş olacaksınız, ona dönüşmeye başlarsınız. Ben mutsuzluğu tercih ettim ve bunun bedelini ödüyorum. Yolun başındayım ve saçlarım dökülüyor. Peki, sizce bu gerçekten benim mi suçum? Hayatımın ümitsizlik ve stres üzerine kurulu olması ve benim buna ayak uydurmam benim mi suçum? Her gün bir şeyleri kafaya takıyorum; farklı olmasına gerek yok çünkü artık farklı olacak düşüncenin kalmadığına kanaat getirmek üzereyim. Strese giriyorum ve bunu saçlarımın dökülmesiyle ödüyorum. Buradaki mantığı anlayışla karşılıyorum; eğer strese/depresyona girerseniz saçlarınız dökülür. Tamamdır. Peki, eğer -düz mantıkla bakacak olursak- mutlu hissettiğimizde neden saçlarımız tekrardan çıkmıyor? Mutluluğun garantisi; saçların dökülmemesi. Yani mutluluk, depresyonu engelliyor. En ufak yanlışını olursa sizi affetmez. Neden? Ben, mutlu olamıyorum. Dayanamıyorum. Mutsuzum. Saçlarımı ne yapacak olursam geri kazanırım? Dünyaya barış mı getirmek zorundayım? Hayatımın -istemediğim- önemli bir parçası yüzünden diğer parçasını kaybediyorum. Kötülük sizi yerin dibine sokarken, iyilik size yardım etmez yalnızca kötülüğü meşgul eder. O iyilik bir gün çekip gider, her zaman gider ama kötülük hep vardır. Bu benim suçum mu?

     Bunu kaosa siz çevirin, her şeyi de benden beklemeyin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hızlı ve Öfkeli 7 | İnceleme

Hızlı ve Öfkeli serisini ülkemiz de bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. Serinin hasılat açısından en düşük filmi olan Tokyo Drift ülkemiz de bir hayli sevilmişti. Özellikle soundtrack'i ile Şahinlerden çıkan bir motor sesine dönüşmüştü adeta. Hızlı ve Öfkeli serisi her zaman bizim için seviliyordu sebebi ise arabalar,basslı müzikler, hanımefendi kalçaları ve bolca aksiyon. Gençlerin en sevdiği türleri tek bir filmde toplamışlar resmen. Tokyo Drift'den sonra yapımcıların bunu bir ''dizi serisi'' haline getireceklerini göstermişlerdi bize. Aynı Harry Potter gibi her film sanki bir dizinin yeni bölümü gibiydi. Kimsenin de buna bir şey söylediği yok çünkü seviliyor. Serinin son filmi (şimdilik son film, 8. film gelecek merak etmeyin. Hatta 9 bile gelebilir.) çıkmadan önce filmin başrol oyuncularından Paul Walker bir araba kazasında vefat etmişti. Ne kadar ironik değil mi ? (Son kullandığım cümle tüm Hızlı ve Öfkeli 7 incelemelerinde bulunmaktadır.) İnsanlar buna inan

Kimsenin Okumaya Tenezzül Etmediği Bir Masalın Perisi

     Haftalardır adam akıllı evden dışarı adım atmadım. Sanki olmak zorundaymışım gibi bir köşede bekliyorum. Neyi veya niçin beklediğimi bile bilmiyorum. Belki bir ilham perisi bekliyorum ki bu sayede aptal bir şarkı yazabilirim. Ya da o ilham perisini sigara ve çay içmeye çağırabilirim. Biraz değişik bir şeyler tatsın değil mi? Sürekli birilerinin yanına gidiyor ve o kişiyi ödüllendiriyor. O kişi, perinin varlığından haberdar bile değil hatta perilere inanmıyor bile. İlham perisi bunun farkına varsa ve yaptığı işi bıraksa dünya onun için çekilmez bir hale gelirdi. Zira onun yapabildiği tek şey insanlara ilham vermek. Kulaklığını takıp uzun bir yola çıkmadı hiçbir zaman. En sevdiği yemek yok. Fobileri bile yok çünkü o işine o kadar aşık ki geri kalan her şeyi reddediyor. Bu güzel bir şey. Bir hayatı yok ama yine de bir amacı var. Başladığı yazıyı sürdürmek zorunda değil çünkü onun amacı yazmak ve devam etmek değil. Yazılanları okumak ya da gözden geçirmek. Ne yazabilir ki? "Sevgi

Unfriended - İnceleme

     Unfriended, duyurulduğu andan beri heyecanla beklediğim bir film oldu. Fragmanı çok sevmiştim, baya sevmiştim. Filmin ülkemiz de yayınlanmaması beni şaşırtmadı sadece üzdü. Sonunda filmi izleyebildim ve çok karmaşık hislere sahip oldum.      Filmin konusu, internete utanç verici videosu sızan bir kızın 1. ölüm yılında videoyu yükleyen kişi "yanına almak" için filmin karakterlerine dadanması. Bu kadar... yani öyle spesifik, karmakarışık bir hikaye yok. Filmin fragmanı yalandan ibaret! Aynı, Avengers: Age of Ultron filminin fragmanı gibi, yalan! Fragman da bizlere gösterilenle film de gösterilenler arasında dağlar kadar fark var. Mesela fragman da bizlere "korku" gösteriliyordu ama ben sadece filmin tek bir sahnesinde korktum. Bu film bir korku filmi değil. Belki bir gerilim filmi olabilir ama bir korku filmi değil! Fragman da hayaletin videoyu yükleyen kişileri teker teker sorguladığını görüyorduk adeta. Herkes birbirinden şüpheleniyor, içlerinden biri vide