Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sayılır Mı Nerede Olduğunu Bilmemek?

Söylemekten korktuğum cümleleri yazmayı tercih ederim. Seslenirim ama sesim çıkmaz diye korkarım ve sen benim sustuğumu zannedersin. Zannetme. Sessizlikte bir çığlık değil midir içten içe? O zaman neden ben seni duyamıyorum? Burada yoksun diye mi yoksa benim orada olmamamdan dolayı mı? Uzaklaşmasaydı keşke “biz” kelimesi ikimizin arasından. Eğer gelseydi, gitme derdim. O zaman ne hissederdin? Hiçbir şey. Bilmiyorsun ki zaten beni, eğer bilseydin sessizlik oluşmazdı bir konserin ortasında. Neredesin peki şuan? Ben nerede olduğumu bilmiyorum, sadece çabalıyorum seni bilmek için. Serseri bir sigara ne kadar çabuk bitiyorsa sende o kadar bitiyordun kafamın içinde. Bitme lan. Zaten yoksun, daha fazla yok olma zira senin dışında ne hayal kuracağımı bilmiyorum. Ya da ne yazacağımı. Okumadığını bildiğim tonla zırvalık yazıyorum sırf senin için ama gel gör ki başkaları okuyor. Bakışlarını başlığa yönlendirdiklerinde senin hissedeceğin duyguları hissetmeyecek kişiler okuyor.  Ne yapıyors

Gülmeyi Unuttuğumuz Anda Gelen Sevinç

En çok dayanamadığım duygu, mutluluk sanırım. Sanki mutlu olduğum zamanlarda kontrol bende değil. O an kaybetmekten korkuyorum. Neden kaybetmek isteyeyim ki kazanmaya ramak kalmışken? Böylece bulunduğum yeri daha iyi tanıma fırsatım oluyor. Belki o zaman nerede bulunduğumu anlarım. Nerede olduğumu bilmiyorum, biliyor musun? Hani, gitmek istediğin vakitlerde bulunduğun yerden sıkılırsın ya hani. Öyle yani. Yazar ve şairler neden sürekli otobüsten bahseder biliyor musunuz? Benim fikrim var, aslında benim çok fazla fikrim var ama neyse başka bir cümleden devam etmemem lazım. Ne diyordum? Otobüs. Çünkü sizi alıp başka bir yere götürmek dışında hiçbir amacı yok. Ama sadece sizi değil, farklı suretlerle birlikte. Ne diyordum? Mutluluk. Gözlerinin önünde bir ölünün seni dansa çağırması gibi bir his. Siz hiç o el sizi dansa davet ederken düşündünüz mü ki “Dans etmeyi biliyor muyum?” diye. Sizlere soruyorum, yüzünde kesilmiş parçalara sahip olanlar.  Dünyadan kovun beni hatta evrenden.

Güneşin, Karanlığa Ayak Uyduramaması

Yoruldum. Etkileyici bir giriş olsun diye kullanmadım bu kelimeyi, gerçekten yoruldum. Peşimde, sahip olduğum en değerli “şeyi” almaya çalışan şerefsizlerden kaçıyorum. Kasayı açmaları imkansız ama heyecan duygusunu seviyorum belki de. Tek amaçları yakala ve yok et olan wi-fi kafalı gerizekalılardan kaçmaya çalışmak ve üstüne üstlük bunu başarmak beni kendime getiriyor, onların ne kadar güncellendiği umurumda olmuyor. Zira ne kadar gigabaytlar dolusu güncellemeler alırsa alsınlar, asla organik bir şekilde gelişen kusursuz bir zihne sahip olamayacaklar. Hareketlerinin bir başkaları tarafından kontrol edilmesi ve bunu umursamaları onları bizden ayırıyor. İnsanlar ve robotlar. Tarihin en klişe savaşlarından biri olduğunun farkındayım ancak şöyle bir gerçek var ki, ortada bir savaş yoktu, hala da yok. İnsanlar, silahlarını kullanamadan her şeylerini kaybetti. Tanrılarını, ölümsüz aşklarını, asla birbirini satmayacak dostluklarını, sıcacık sevimli familyalarını ve sabunlarını. Son söylediğ