Ana içeriğe atla

Eşitliği ve Gerçeği Sizler Mahvediyorsunuz

     Bu aralar sosyal medyada Müslümanlara karşı yapılan saldırılarla karşılaşıyorum. Zaten hep Müslümanlara karşı birer ön yargı ve bunun fiziksel şiddete yöneldiğini biliyordum ama bu kadar canice olduğunun farkında değildim. İngiltere'de, bir piknik alanında sırf başı kapalı diye bir kadına saldırıldı ve zorla başörtüsü açıldı. O herkes gibi bir insan. Yine İngiltere'de, sırf Müslüman oldukları için üzerilerine asit dökülen iki kişi var. Onlar herkes gibi birer insan. Fransa'da yatsı namazı sonrası camiden çıkan insanlara ateş açıldı, yedi yaşındaki bir kız dahil olmak üzere sekiz kişi yaralandı. Onlar herkes gibi birer insan. Ramazanda ibadetlerini yerine getirmek üzere camiye giden bir kız, cami çıkışı öldürüldü. O herkes gibi bir insandı.

     Üzülüyorum. Hayatım boyunca her zaman eşitlik istedim ve istemeye devam ediyorum. Dindar olan insanlar, eşcinsel olan insanlar, ten rengi farklı olan insanlar, konuştuğu dil farklı olan insanlar ve daha bir çoğu benim için sadece birer insan. Ancak bir başkalarına göre değil çünkü onlar kendilerini çoğunluk olarak görüyor. Yaşayan ve yaşamış insanların çoğunun ortak sorunu; çoğunluğun gerçeğini kabullenmesi. Gerçeğin ne demek olduğunu kimse bilmiyor çünkü gerçek insanlar arasında dolaşan yapay bir para birimi. Bir çocuğun gerçeği en güvendiği kişidir; yani ailesi. Okulda eğitim gören kişiler, karşısındaki insan ondan daha fazla kitap okuduğunu iddia ettiği için onun söylediği gerçeklere inanmak zorunda. Çünkü kimse 2+2=5 olduğunu söyleyemez. Eğer söylerse, o bir aptal olur. Çoğunluğun gerçeğini benimsemediği için yok olmak zorunda kalacak. Neden? Bir siyasi partiyi savunan gerzek görüşünü gerçek doğru gibi anlatırken sorun yokta neden gerçek doğrunun ne olduğunu düşünen birisi sorunlu oluyor? Okullarda insanlara rüzgarlardan, nöronlardan, ölmüş insanlardan, aptal rakamlardan, dil bilgisinden veya kimsenin umurunda olmayan şiirleri öğretmek yerine insanlara insan olmayı öğretmek neden bu kadar zor? Eğer ben kendimi insanlar uzaklaştırıp, kendi düşüncelerimi dinlemeye çekmemiş olsaydım bende dışarıdaki aptallar gibi olurdum. Hayattaki tüm amacımı, basit bir insanın var olanı, sanki kendi var etmiş gibi sağda solda gezdirdiği bilgiyi ezberleyip bununla gereksiz yerlere gelebilirdim. Boş zamanlarda dışarı çıkardım ve "hayatın tadını çıkarırdım"; bir "cafeye" giderdim ve orada arkadaş diye nitelendirdiğim geçici isimlerle aynı masada futbol, siyaset, ya da yolda gördüğümüz kadının kalçalarından bahsederdik. Yaz geldiğinde tatile çıkardım -çünkü bunu hak ediyorum, aylarca kimsenin bilmediği ama sürekli yaptığım işleri tamamlamıştım- , denize girerdim, değişik atlama stilleri keşfetmiş olurdum. Akşam olduğunda, ateş başında insanlarla futbol, siyaset ya da bazı komik şeyleri konuşurduk. Tatili güzelce bitirdikten sonra işime tekrardan dönerdim, o an artık kimle çıkıyorsam sürekli ona iltifatlar ederdim. Aşkım, canım, papatyam, bok böceğim. Yolda giderken bir pop parçası açar ve trafikte sosyal medyada gördüğüm aptal videolara gülerdim. Ama bunları yapmıyorum. Bunun yerine, dünyada eşitliğin nasıl sağlanabileceğini düşünüyorum. Gerçek kavramının ne demek olduğunu sorguluyorum. Zamanı, var oluş nedenimi, kötülüğü ve iyiliği düşünüyorum. Ne yapabilirim diye sürekli soruyorum kendime. O yüzden özür dilerim, ben ortam insanı değilim. Ben dışarıda ölen insanları düşünen basit biriyim.

     Tüm bunların sebebi dış ülkelerin baskısı filan değil. BBC gibi haber sitelerinin yanlı haberleri ya da Trump'ın ülkeye Müslümanları almaması da değil. Almanya'nın teröristlere destek olması da değil. Arapça tabelaları kaldırıp "Helal olsun! Araplaşmaya hayır!" diyerek, her gün "Smile Cafesine" gidip White Chocalate Mocha -ya da artık nasıl yazılıyorsa- siparişini bekleyenlerde asıl suç. Tüm bunların sebebi ortada olan bir takım düşünceleri umursamamaları. Bir örnekle devam etmek istiyorum; Instagram'da keşfet menüsünde gezinirken sürekli bir sayfa karşıma çıkıyor, ki bu sayfa da uydurma bilgiler paylaşıyor. En azından aklı başında olan her insanın kavrayabileceği bilgiler. Mesela, Öz Türkçede küfrün olmadığını, küfrün Araplar sayesinde dilimize geçtiğini söylediler. İlk başta mimiklerimi kullanmadan güldüm. Sonra fark ettim ki, bazı "zeki" insanlar buna inanmış. Çünkü o gönderi binlerce beğeni aldı, gerçek olmak zorunda. O sayfanın yüzlerce bin abonesi var asla yalan söylemez. Size bahsettiğim, güvene dayalı gerçek var ya, işte bu onun somut bir kanıtı. Yıllarca, Aslan Kral filminde arkada "Sex" yazıyor, "süblümünal mesaj varrrr!!!" diye diye bilim-kurgu açlığını yatıştırmaya çalışan bazı gerçeklerde asıl suç. "Çocuklara çizgi film izlettirmeyin, arkada sex yazıyor" diyerek çocukları çizgi filmlerden kopartıp onları Kurtlar Vadisi adındaki "bir şeye" yöneltiyorlar. Küçük yaştaki çocuklar hangi Ranger olacağını düşünmek yerine direkt olarak Polat Alemdar oluyor. Adanalıyı izledikten sonra boncuklu mermisini silahına takıp Maraz Ali gibi davranıyorlar. Dizilerindeki replikler, seksenlerde yabancı filmlere yapılan dublaj gibi yapay olunca kültür elden gidiyor diye kimse ağlamasın. Çünkü suç sizlerde. Sanki ülkede yoksulluk yokmuş gibi her gün zengin ailelerin aşk hayatlarını izleyerek bu suçunuzu yasallaştırıyorsunuz. Sürekli pop ve arabesk müzik baskısıyla yetiştirdiğiniz çocuklar, dünyanın sadece aşktan ibaret olduğunu düşünüyor. Herkese kitap okuyun diyorsunuz ama Türkiye'nin en çok bilinen mağazalarından birinde en çok satanlar arasında bir futbolcunun biyografisi birinci sırada. Daha hayatın ne demek olduğunu kavrayamamış bir liseli kızın yazdığı, erotik hikaye tadındaki kitapları satın alıyorsunuz ve yüzsüz yüzsüz karşıma çıkıp "Ayyy kitap okumak şöyle bir şey, ay şöyle hissediyorum, oyy çogzel bir şey okumak okuyun okuyun!" demeyin. Ha bu arada kahve bardağınızın yanında kitap olunca, birden kültürlü olmuyorsunuz. "Misss gibi kitap kokusu" diye fotoğraf yayınlamak yerine kitabın ne olduğunu anlatsanız insanlık namına yararlı işler yapmış olursunuz. Tüm suç sizde. Çocuklarınıza cinsiyetlerine göre kimlikler verdiniz. Erkekse futbol oynamak zorunda, kadınsa voleybol oynamalı. Son zamanlarda popüler olan "ifşa" mevzularında erkekler hiç ortalıkta yokken kadınlar tüm sosyal medyada geziyor. İsmi, suratı ve fotoğraflarıyla ilgili şakalar komiklikler filan yapıyorsunuz. Yemeği sadece eşiniz evde yokken, işinize yarayacağını düşündüğünüz için tüm bunlar oluyor. Damacanaya oturup Katy Perry'nin parçalarını İspanyolca tersten okuma cezalı videolar çektiğiniz için de suç sizde.

     Şuan bunları yazarken sinirlendim ve bir sigara yakmak istiyorum. Zam getire getire ileri yıllarda bir paket için böbreğimi satmam gerekecek. Suç yine sizde. Bunları yapmak yerine, iyiliğin peşini kovalamak çok mu zorunuza gidiyor? Kimseyi suçlamadan, bir şeyler yapın. Sakal bırakıp, cüppe taktıktan sonra başka insanları boş boş eleştirmek neyi değiştirecek? Bir inancın olmadığı için kendini "modern" bir insan olarak görebilirsin ama neden başkalarının sahip olduğu gerçeklere "Ay çok yobazca!" diyerek eleştiriyorsunuz? İyi ki birer kelime öğrenmişsiniz; aferin size yobaz ve çomar diyebiliyorsunuz. Neden? İnternette gördüğünüz kimin söylediği belli olmayan sahte mesajları/yazıları/fotoğrafları okuyup/görüp "Abi bu ne ya?! Kaldı mı bu devirde bunlar, laik bir ülkeyiz biz!!!" diyerek gerçek kendinizi iyi birer insan olarak mı görüyorsunuz? İnsandan çok değer verdiğiniz nesneleri savunarak mı, iyi birer insan olduğunuzu düşünüyorsunuz? Sizler iyi birer insan değilsiniz. Sadece gereksiz bir havasınız. İyi bir insan şuan bunları okurken içten bir şekilde utanan kişidir.

     Bu yazdıklarımı kimse okumuyor zaten. Yazmam bile boşa. Belki bunları yazmam bile bir suçtur. Kimin umurunda ki? Yazdığım bu koskoca yazıyı kimse okumayacak. Yine de, kimse okumasa daha iyi teşekkür ederim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hızlı ve Öfkeli 7 | İnceleme

Hızlı ve Öfkeli serisini ülkemiz de bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. Serinin hasılat açısından en düşük filmi olan Tokyo Drift ülkemiz de bir hayli sevilmişti. Özellikle soundtrack'i ile Şahinlerden çıkan bir motor sesine dönüşmüştü adeta. Hızlı ve Öfkeli serisi her zaman bizim için seviliyordu sebebi ise arabalar,basslı müzikler, hanımefendi kalçaları ve bolca aksiyon. Gençlerin en sevdiği türleri tek bir filmde toplamışlar resmen. Tokyo Drift'den sonra yapımcıların bunu bir ''dizi serisi'' haline getireceklerini göstermişlerdi bize. Aynı Harry Potter gibi her film sanki bir dizinin yeni bölümü gibiydi. Kimsenin de buna bir şey söylediği yok çünkü seviliyor. Serinin son filmi (şimdilik son film, 8. film gelecek merak etmeyin. Hatta 9 bile gelebilir.) çıkmadan önce filmin başrol oyuncularından Paul Walker bir araba kazasında vefat etmişti. Ne kadar ironik değil mi ? (Son kullandığım cümle tüm Hızlı ve Öfkeli 7 incelemelerinde bulunmaktadır.) İnsanlar buna inan

Kimsenin Okumaya Tenezzül Etmediği Bir Masalın Perisi

     Haftalardır adam akıllı evden dışarı adım atmadım. Sanki olmak zorundaymışım gibi bir köşede bekliyorum. Neyi veya niçin beklediğimi bile bilmiyorum. Belki bir ilham perisi bekliyorum ki bu sayede aptal bir şarkı yazabilirim. Ya da o ilham perisini sigara ve çay içmeye çağırabilirim. Biraz değişik bir şeyler tatsın değil mi? Sürekli birilerinin yanına gidiyor ve o kişiyi ödüllendiriyor. O kişi, perinin varlığından haberdar bile değil hatta perilere inanmıyor bile. İlham perisi bunun farkına varsa ve yaptığı işi bıraksa dünya onun için çekilmez bir hale gelirdi. Zira onun yapabildiği tek şey insanlara ilham vermek. Kulaklığını takıp uzun bir yola çıkmadı hiçbir zaman. En sevdiği yemek yok. Fobileri bile yok çünkü o işine o kadar aşık ki geri kalan her şeyi reddediyor. Bu güzel bir şey. Bir hayatı yok ama yine de bir amacı var. Başladığı yazıyı sürdürmek zorunda değil çünkü onun amacı yazmak ve devam etmek değil. Yazılanları okumak ya da gözden geçirmek. Ne yazabilir ki? "Sevgi

Unfriended - İnceleme

     Unfriended, duyurulduğu andan beri heyecanla beklediğim bir film oldu. Fragmanı çok sevmiştim, baya sevmiştim. Filmin ülkemiz de yayınlanmaması beni şaşırtmadı sadece üzdü. Sonunda filmi izleyebildim ve çok karmaşık hislere sahip oldum.      Filmin konusu, internete utanç verici videosu sızan bir kızın 1. ölüm yılında videoyu yükleyen kişi "yanına almak" için filmin karakterlerine dadanması. Bu kadar... yani öyle spesifik, karmakarışık bir hikaye yok. Filmin fragmanı yalandan ibaret! Aynı, Avengers: Age of Ultron filminin fragmanı gibi, yalan! Fragman da bizlere gösterilenle film de gösterilenler arasında dağlar kadar fark var. Mesela fragman da bizlere "korku" gösteriliyordu ama ben sadece filmin tek bir sahnesinde korktum. Bu film bir korku filmi değil. Belki bir gerilim filmi olabilir ama bir korku filmi değil! Fragman da hayaletin videoyu yükleyen kişileri teker teker sorguladığını görüyorduk adeta. Herkes birbirinden şüpheleniyor, içlerinden biri vide