Ana içeriğe atla

Baby Driver - İnceleme - Tüm Dünya Ritim ile Dans Ediyor

   
     Baby Driver, bu sene içerisinde yavaş yavaş beklentimin yükseldiği tek filmdi. Edgar Wright zaten çok sevdiğim bir yönetmendi; Kevin Spacey, Jon Hamm, Jamie Foxx ve Eliza Gonzalez ise halihazırda beğendim oyunculardı. Film hakkında bir başka bilgim ise soygun türünde olacağıydı. Bunların dışında başka bir şey bilmiyordum. Çıkışından bayağı bir süre geçmiş olmasına rağmen ben daha yeni The Mummy, Wonder Woman gibi filmleri izlemişken bir yanda da Transformers: Last Knight ve kısa bir süre sonra çıkacak olan Spider-Man: Homecoming kafamda dolaşıyordu. Bu kadar dağınıklığın arasında Baby Driver biraz sönük kalıyordu çünkü çıkış zamanı tam "blockbuster" filmler ile aynı andaydı. Bir fırsat bulup kendimi Baby Driver'ı attıktan yaklaşık iki saat sonra tüm bu filmler Baby Driver'ın gerisinde kalıyordu çünkü film çok iyiydi!

     Filmi izlerken hiç sıkılmadım ya da başka bir şey ile uğraşma gereği duymadım. Bunun en büyük sebeplerinden biri -bence- filmdeki her şeyin belli bir ritim üzerinde hareket etmesi. Özellikle Baby, yolda yürürken bile dinlediği ve bizim dinlediğimiz müziğe uygun olarak hareket ediyordu. Hakeza araba ile kaçtıkları sahnelerde ya da silahların konuştuğu sahnelerde de bu durum söz konusu. Müzikal anlamdaki kozunu çok iyi kullanıyor. Belki, Beauty and the Beast veya La La Land gibi müzik eşliğinde dans etmiyorlar ama sanki her an dans edeceklermiş gibi davranmaları yetiyor. Müziğin ve ritmi sadece dans gösterileri yaparak kullanabilirlerdi ama bunu normal hayata adapte ederek her yerde ritim aramamızı sağlıyor. Müzikle ilgili bir başka konuysa, karakterin sırf sevdiği için müzik dinlememesi; karakter buna mecbur kılındığı için müziği tercih ediyor. Hem farklı duruyor hemde bu konu üzerinden gidilebilecek çok fazla yol var ve film bu yolları da çok iyi kontrol ediyor. 

   
     Müzikleri bir kenara bırakalım ve hikaye ve işlenişine gelelim. Hikayeyi anlatmaktan ziyade işlenişine geçmek istiyorum. Aslında senaryonun işlenişi çok standart ilerliyor. Karakter asıl olayını görüyoruz, olayın biraz daha büyüyüşü ve yavaş yavaş fikirlerin değişmesiyle son buluyor. Ancak, karakterlerin ve diyalogların çok başarılı bir şekilde yazılıp/çizilmesiyle sizi içine çekiyor ve gözünüzü ekrandan çekmenizi istemiyor. Her şey bir albüm hazırlığı gibi mükemmeliyetçi tarz ilerliyor. Karakterlerin hemen hemen hepsinin kendine has bir rolü var ve hiçbir rol gereksiz değil. Hepsi er ya da geç bir noktaya parmak basıyor. Bunların hepside ana karakter olan Baby'nin sayesinde ve etrafında dolanıyor. Özellikle ikinci kısımda karakterin ve onunla birlikte ilerleyen hikayenin değişmesiyle az önce bahsettiğim konu birbiriyle aynı doğrultuda ilerliyor. Örneğin, karakter bir hareket yapıyor çünkü o karakterin değiştiğini hissediyorsunuz ve yaptığı hareketi yadırgamıyorsunuz. O harekette "karma" misali ona iyilik olarak geri dönüyor. Aynı zamanda tüm bu yükü, başrol oyuncusu rahat bir şekilde sırtlanıyor. Edgar Wright'ın kendi yazdığı senaryosunu aynı titizlikle yönetmesi ise ayrı bir başarı.


     Filmi çıkışı, eve dönerken eksileri düşünmeye başladım. Bu filmin eksik yanı neydi? Bulmak çok zordu. Her şey olması gibi başlıyor, devam ediyor ve bitiyor. En önemlisi, film verdiği tüm sözleri tutuyor. "Ben bunu yapacağım!" diyor ve bizde "Evet, sen bunu yaptın!" diyebiliyoruz. Belki eksi olarak, filmin "cheesy" olmasını örnek gösterebiliriz ama bu da öyle dikkate alınması gereken bir eleştiri değil. Çünkü, film "Ben cheesy olmayacağım." demiyor. Belki çok az olan rastgele/şansa bağlı gelişen bir kaç olayı dahil edebiliriz ama bu da büyük bir eksi olmaz. Son sahnenin biraz hızlanmış olması bu saydıklarım arasında -en azından benim için- dikkate alınması gerekilen bir eksi olabilir. Son dakikalara doğru her şey güzel giderken, geri kalan vakit daha iyi kurtarılabilirdi.


     Aksiyonu ve karakterleri müzik eşliğinde harmanlayan bu filmi herkese tavsiye ediyorum. Kesinlikle izlenmesi gerekilen bir film. Sinemada izlemek zorunda mısınız? Hayır, pek değil ama yine de evde yalnızken veya yakınlarınızla birlikteyken hiç sıkılmadan, keyif alarak izleyebileceğiniz bir film. 

PUAN: 8.7


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hızlı ve Öfkeli 7 | İnceleme

Hızlı ve Öfkeli serisini ülkemiz de bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. Serinin hasılat açısından en düşük filmi olan Tokyo Drift ülkemiz de bir hayli sevilmişti. Özellikle soundtrack'i ile Şahinlerden çıkan bir motor sesine dönüşmüştü adeta. Hızlı ve Öfkeli serisi her zaman bizim için seviliyordu sebebi ise arabalar,basslı müzikler, hanımefendi kalçaları ve bolca aksiyon. Gençlerin en sevdiği türleri tek bir filmde toplamışlar resmen. Tokyo Drift'den sonra yapımcıların bunu bir ''dizi serisi'' haline getireceklerini göstermişlerdi bize. Aynı Harry Potter gibi her film sanki bir dizinin yeni bölümü gibiydi. Kimsenin de buna bir şey söylediği yok çünkü seviliyor. Serinin son filmi (şimdilik son film, 8. film gelecek merak etmeyin. Hatta 9 bile gelebilir.) çıkmadan önce filmin başrol oyuncularından Paul Walker bir araba kazasında vefat etmişti. Ne kadar ironik değil mi ? (Son kullandığım cümle tüm Hızlı ve Öfkeli 7 incelemelerinde bulunmaktadır.) İnsanlar buna inan

Kimsenin Okumaya Tenezzül Etmediği Bir Masalın Perisi

     Haftalardır adam akıllı evden dışarı adım atmadım. Sanki olmak zorundaymışım gibi bir köşede bekliyorum. Neyi veya niçin beklediğimi bile bilmiyorum. Belki bir ilham perisi bekliyorum ki bu sayede aptal bir şarkı yazabilirim. Ya da o ilham perisini sigara ve çay içmeye çağırabilirim. Biraz değişik bir şeyler tatsın değil mi? Sürekli birilerinin yanına gidiyor ve o kişiyi ödüllendiriyor. O kişi, perinin varlığından haberdar bile değil hatta perilere inanmıyor bile. İlham perisi bunun farkına varsa ve yaptığı işi bıraksa dünya onun için çekilmez bir hale gelirdi. Zira onun yapabildiği tek şey insanlara ilham vermek. Kulaklığını takıp uzun bir yola çıkmadı hiçbir zaman. En sevdiği yemek yok. Fobileri bile yok çünkü o işine o kadar aşık ki geri kalan her şeyi reddediyor. Bu güzel bir şey. Bir hayatı yok ama yine de bir amacı var. Başladığı yazıyı sürdürmek zorunda değil çünkü onun amacı yazmak ve devam etmek değil. Yazılanları okumak ya da gözden geçirmek. Ne yazabilir ki? "Sevgi

Unfriended - İnceleme

     Unfriended, duyurulduğu andan beri heyecanla beklediğim bir film oldu. Fragmanı çok sevmiştim, baya sevmiştim. Filmin ülkemiz de yayınlanmaması beni şaşırtmadı sadece üzdü. Sonunda filmi izleyebildim ve çok karmaşık hislere sahip oldum.      Filmin konusu, internete utanç verici videosu sızan bir kızın 1. ölüm yılında videoyu yükleyen kişi "yanına almak" için filmin karakterlerine dadanması. Bu kadar... yani öyle spesifik, karmakarışık bir hikaye yok. Filmin fragmanı yalandan ibaret! Aynı, Avengers: Age of Ultron filminin fragmanı gibi, yalan! Fragman da bizlere gösterilenle film de gösterilenler arasında dağlar kadar fark var. Mesela fragman da bizlere "korku" gösteriliyordu ama ben sadece filmin tek bir sahnesinde korktum. Bu film bir korku filmi değil. Belki bir gerilim filmi olabilir ama bir korku filmi değil! Fragman da hayaletin videoyu yükleyen kişileri teker teker sorguladığını görüyorduk adeta. Herkes birbirinden şüpheleniyor, içlerinden biri vide