Çoğunlukla, kendi kendime konuştuğum nahoş vakitlerde, kendimi iyi birisi olarak tanıtıyorum. Uzunca bir süre de öyle olduğunu zannettim. Yaptığım veya yapmak istediğim onca şeye baktım, hiçbiri kimseye zarar vermiyordu. Yanılmışım. En büyük ve en iğrenç gülümsemem bile bir başkasına zarar veriyor. Haksız olan yine benim, buna ufak bile olsa itiraz etme hakkım yok. Eğer ağzımı açacak olursam, bazı kelimeleri sıralı olarak sunmaya çalışırsam, karşımdaki insanı evrenden silmeden sakin duracak olursam kaybederim. Çünkü ben, kazanmak için değil en az hasarla yenilmek için oynuyorum.
Hak etmiyorum. Ne özgürlüğe ne de o yola giden hayalleri oluşturmaya inanmıyorum. Bilmediğim bir gölgenin peşinden gidip, meraklısı için tonla roman fikri çıkacak bir maceraya atılamıyorum. Bir hobi bulabilirim kendime ama asla o hobiye devam edemem. Ne kadar yorgun olursam olayım, ister bir dağ yolculuğu olsun isterse de basit bir ejderha avı olsun yine üç dakikalık bir mola veremiyorum. Yavaş yavaş mürekkebi bitmek üzere olan bir kalemle, hiçte özenilmeden boş bir alana karalanan davetiyede yazan yere gidemem. Bir bardak suyun içine bakarak suratımı asamam. Her şeyi geçtim, mutlu olamam. Zira ben bunların hiçbirini hak etmiyorum.
Ya nefret ettiğimiz onca insandan herhangi birinin klonuysak? Bunun yanıtı size ben veremem ancak elimden geldiğince bir yol gösterebilirim. Bir müzik açın ve dinlemeyin. Koltuğunuza oturun, rahatlamaya çalışın ama fazla değil sonra düşünün. Yaptığınız onca şeyi, yaşadığınız onca olayı gözünüzün önünden geçirin. Bu sayede cevabı bulursunuz ama önemli olan bu değil. Asıl olay, öğrendikten sonra yapacaklarımız. Devam mı yoksa oyunu orada bitirmek mi?
Yorumlar
Yorum Gönder