Ana içeriğe atla

Laik bir Müslüman

     Başlığı ilk gördüğünüzde biraz garipsemiş olabilirsiniz. Doğal bir şey. İnsanlar, hatta -sözümü biraz daha büyütüp- tüm varlıklar, tek yönlü olmak zorundadır. Çünkü böyle böyle varlıkları özel bir kategori içerisine sokuyoruz. Özel. Kendine veya kendi gibi olanlara ait, başkasının sahip olamayacağı şeylere sahip olma hissi. Sırf bu yüzden kaybediyoruz belki de ama sorun değil. Kaybedelim, ne olacak? Benim anlatacaklarım kaybettiğimiz için bize verilen ödül değil. Sizinle de alakalı bir şey değil esasında. Tamamen benim hissettiklerim ve "gerçeklerimle" alakalı.

     Elhamdülillah bir Müslümanım. Maalesef ki ibadetlerimi düzenli olarak yapmıyorum. Allah'a inanıyorum ve aynı zamanda bana yüklenen sorumlulukların farkındayım. İnsanlara değer veriyorum ya da en azından çabalıyorum. Ve bunun gibi bir çok şey. Ama ben insanların rejim olarak benimsedikleri "Şeriatı" tercih etmiyorum. Şuan bazı kişilerin gözünde dinden çıktım. Zira dinden çıkmak bu kadar kolay olabiliyor. Her neyse, aksine ben laikliği benimsiyorum. Bu bana daha olabilir gibi geliyor. Çünkü ben insanları ve onların düşüncelerini seviyorum. Hepsini değil ama çoğunu seviyorum. Sırf bunu onların olmak zorunda dediklerine karşı çıktığım için onların gözünde "olamasam" bile seviyorum ulan! Bu tarz fikirlerim yüzünden Komünist ve Ateist gibi iftiralara hem sözel hemde bakış olarak maruz kaldım. Laikliği savunduğumdan. İşin size ve bir çok insana göre komik olan tarafı ben bir imam-hatip öğrencisiyim. Sevmeyerek gittiğim dört senenin sonuna geliyorum Allah'ın izniyle. Okula birazdan daha ayrıntılı olarak değineceğim, şimdilik bir içindekiler kısmı oluşturuyorum. Nelerden bahsedeceğimi önceden bilin ki devam etmek veya gitmek istemeyi seçin. Eğer devam etmeye karar verdiyseniz teker teker başlıyorum.




     Öncelikle, Şeriat ve Laiklik üzerinden konuşalım. Şeriat, Allah'ın emirleriyle yönetilme biçimiyken, Laiklik yönetim biçimde dini ayırıyor. Ülke olarak şuan Laik bir sistem ile yönetiliyoruz. Ancak önemli olan bunların anlamı veya uygulanması değil. Mühim olan insanların buna uygun olup olmaması. Şeriat dediğim yönetim biçimi eğer Allah'ın emirleriyle yönetilmek ise bu insanlar bunu nasıl sağlayacak? Tekrar belirtmek istiyorum, ben bir İmam-Hatip öğrencisiyim. Şeriatı isteyen insanları yakından görme fırsatına sahibim. Gördüklerim ise tek yönlü, "bu olmak zorunda!" diye haykıran kafalarının içi boş emanet bedenler. Onlar için Şeriat kavramı, biz hariç herkes yok olacak. Onlar için insan önemli değil. Benimsedikleri tek şey Allah'ın yolunda oldukları. Buna inanmıyorum. Kadınlara bile nasıl davranacağını bilmeyen bu gerzekler mi Allah'ın yolunda? Kendi dini görüşü dışındaki tüm inançları yok sayan bu şahısların istekleri, kayan bir yıldız görünce "keşke bir sevgilim olsa" diyen aptallar gibi. Bir şeyi istiyorsun ama doğru şeyi, doğru şeyden mi istiyorsun? Varsayalım ki, şuan yaşadığımız ülke Şeriat kanunları ile yönetiliyor. Cuma çıkışında izdiham çıkaran, her haltı yapıp Hacca gidip temizleneceğini düşünen, dışarıdaki tüm kadınları süzüp sırf kapalı olmadığı için onlara saldıran kişilerin bir kademe yükseldiği bir yer düşünelim. Eğer gerçekten böyle bir yer olsaydı, başka bir inancın varlığı av mevsimine dönecektir. Onları hem somut hemde soyut anlamda yok etmek isteyeceklerdi. Ki işin kötü yanı bunu genel itibariyle başaracaklardı. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Şuan ki halimize bakıp da söylüyorum. Hani, Allah'ın emirleriyle yönetilmekti Şeriat? Allahu Teala başka inançların yaşamasına ve onlara saygı duyulmasını emretmiyor mu? Kur'an-ı Kerim'i sadece Arapça haliyle okuyanlar sizlere bir ayet göstermek istiyorum. Kusuruma bakmayın, herkes anlasın diye Türkçe mealini yazıyorum;

     "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?" (Yunus Suresi, 99. Ayet) -Diyanet İşlerinin Çevirisi

     Sanki, herkes dininde imanında da sizler Şeriat hükmünü istiyorsunuz. Şeriat, din kelimesinin eş anlamıysa, dinin kendisi iyi bir insan oluşturmayı hedeflemiyor mu? Laiklik, dinin yok olması değil. Her dinin varlığını sürdürebilmesidir. Laiklik, saygıdır. Esasında, herkes iyi birer insan olmuş olsaydı zaten Laiklik, Şeriat'a eşit olacaktı. Dinin insana öğrettiği şey, insanlara saygılı olmak, haramdan uzak durmak, kötü işlere bulaşmamak ve benzeri bir çok şey. Laiklik neyi kapsıyor peki? İnsanların birbirlerine saygılı bir ortamda yaşaması, kötülükten uzak durması ve benzeri bir çok şey. Suudi Arabistan'a veya İran'a bakın. Son bir kaç yüzyıllık tarihte yaşamış Arapların çoğunu sevmeyen bir insan olarak bu iki ülke için yorum yapmak istemiyorum. Genel durumları zaten ortada.

     Kur'an-ı Kerimde geçen;
     "Sonra da seni din işi konusunda açık bir yola koyduk. Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma." (Casiye Suresi, 18. Ayet) -Diyanet İşlerinin Çevirisi
     ve buna benzer bir çok ayet ile birlikte Şeriat olmak zorunda. Zaten yukarıda belirttiğim gibi Laiklik sistemi anlaşılmış olsaydı Şeriat'a eş olacaktı. Kimse kusura bakmasın ama Suudi Arabistan gibi bir ülkede uygulanan Şeriat hükmünü gördükten sonra benim bu "insanların kendi kendilerine uyguladıkları" yönetim biçimini desteklememi istemesin. Çünkü benim tek bir amacım var, iyi bir insan olmak. Allah'ın benden istediği şeyi istiyorum. 

     Neyse, Şeriat ve Laikliği bir kenara bırakacak olursak. Biraz da İmam-Hatip Liselelerinden bahsetmek istiyorum. Söylediğim gibi şuan son senemde bulunmaktayım. Allah'ın izniyle bu saçmalıktan kurtulacağım. Ben bu eğitim kurumuna kendi rızam ile gelmedim. İlk başlarda laf ediyordum ama sonradan "başa gelen çekilir" mantığı ile devam etmek zorundaydım. Herkesin bildiği üzere son zamanlarda İmam-Hatip ismine sahip bir çok lise açıldı ve değiştirildi. Bu, Türkiye tarihinde eğitim kurumları üzerinden yapılan en büyük hatalardan biri. Eskiden bu tarz okulların bir kalitesi vardı. Oraya giden insan, zeki insandı, iyi bir insandı. Zorluklar içerisinde, mücadele ederek, iyi yerlere geliyorlardı o insanlar. Çünkü o zamanlar ciddi bir baskı vardı. Resmen, bir elin parmağını geçmeyecek derecede okul sayısına sahipti. Gizli saklıydı bu işler. Buna rağmen yapılıyordu. Şuan ne oldu peki? Her yer İmam-Hatip ve ipini koparanın geldiği boş bir yer artık. Eskiden bu okullar Fen Lisesi diye tabir edilen içi halk arasında "inek" dediğimiz tiplerler dolu olan bu eğitim kurumlarıyla zeka anlamında aynı seviyedeydi. Şimdi baktığımız zaman liseler arasında en düşük ortalamaya sahip okullardan biri. Çünkü bir ağaca sap olamayan gereksiz insanlar buralara gönderildi ve gönderilmeye devam ediliyor. Aileler sahip oldukları sorumlulukları yerine getirmeyip "Belki bir şeyler öğrenir/ Belki adam olur" sözleriyle bu tarz yerlere gönderdikçe hem onlar hemde çevresinde bulunan insanlar daha fazla zarar görüyor. Belli başlı kalıpların dışına çıkmayan boş beleş insancıklar. Onlara göre felsefi ama aslında standart olan bazı şeyler hakkında konuşmaya çalışırsın olmaz. Halk arasında yaygın olarak gezen bazı düşüncelere karşı çıktığında o insanlar sana karşı gelir. Nazik bir şekilde değil. Allah'ın ne istediğini -kendi kabul ettiğin gerçekleri- ortaya dökersin, en azından dökmek istersin ama olmaz. Hiçbir şey olmaz. Hak yenilir, adalet derler. Etrafa afiş asarak, orada burada Allah'ın ismini anarak Allah yolunda olduklarını sanarlar. Kendilerinden olmayanları görmezden gelirler. Milliyetçilik duygularını -neredeyse- dini duygularıyla bir tutup da hareket ederler ve hiç kimsenin buna söz söyleme hakkı yok. Düşünemeyen, boş, gereksiz insanların topluluk merkezi haline geldi İmam-Hatipler. 

     Ben sadece iyi bir insan olmak istiyorum. Kimseye zarar vermiyorum aksine onlar farkında olmadan onlara yardım ediyorum. Bana teşekkür etmesinler umurumda değil. Dışarıda yürüyen kişilere saygı duyuyorum. Onlara saldırmıyorum. Düşünüyorum bazen bazı şeyleri bazılarının yapmadığı gibi. Sırf bu yüzden herkes benim aptal, garip, boş bir insan olduğumu düşünüyor. İnsanlara "Laik bir Müslümanım" dediğimde bana attıkları bakışları görecekseniz. Bir kısmı ciddiye alıp süzerken diğeri dalga geçtiğimi düşünerek süzüyor. Bu olamaz. Buysan, bu olmak zorundasın. Ben, Allah'ın huzurunda çıktığımda neyi neden yaptığımı söyleyebileceğim. Bu bana yeter.

Yorumlar

  1. https://3.bp.blogspot.com/-6e9DDCkhe10/WO6RVyPTyII/AAAAAAAAAs4/Fo-Z0FOqqn42vdrre7TtuvMT8CX8OpS9gCLcB/s1600/tumblr_nmkr44T2Aq1qm1x85o1_500.jpg


    İyi bak . Ne bok dediğine iyi bak .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hızlı ve Öfkeli 7 | İnceleme

Hızlı ve Öfkeli serisini ülkemiz de bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. Serinin hasılat açısından en düşük filmi olan Tokyo Drift ülkemiz de bir hayli sevilmişti. Özellikle soundtrack'i ile Şahinlerden çıkan bir motor sesine dönüşmüştü adeta. Hızlı ve Öfkeli serisi her zaman bizim için seviliyordu sebebi ise arabalar,basslı müzikler, hanımefendi kalçaları ve bolca aksiyon. Gençlerin en sevdiği türleri tek bir filmde toplamışlar resmen. Tokyo Drift'den sonra yapımcıların bunu bir ''dizi serisi'' haline getireceklerini göstermişlerdi bize. Aynı Harry Potter gibi her film sanki bir dizinin yeni bölümü gibiydi. Kimsenin de buna bir şey söylediği yok çünkü seviliyor. Serinin son filmi (şimdilik son film, 8. film gelecek merak etmeyin. Hatta 9 bile gelebilir.) çıkmadan önce filmin başrol oyuncularından Paul Walker bir araba kazasında vefat etmişti. Ne kadar ironik değil mi ? (Son kullandığım cümle tüm Hızlı ve Öfkeli 7 incelemelerinde bulunmaktadır.) İnsanlar buna inan

Kimsenin Okumaya Tenezzül Etmediği Bir Masalın Perisi

     Haftalardır adam akıllı evden dışarı adım atmadım. Sanki olmak zorundaymışım gibi bir köşede bekliyorum. Neyi veya niçin beklediğimi bile bilmiyorum. Belki bir ilham perisi bekliyorum ki bu sayede aptal bir şarkı yazabilirim. Ya da o ilham perisini sigara ve çay içmeye çağırabilirim. Biraz değişik bir şeyler tatsın değil mi? Sürekli birilerinin yanına gidiyor ve o kişiyi ödüllendiriyor. O kişi, perinin varlığından haberdar bile değil hatta perilere inanmıyor bile. İlham perisi bunun farkına varsa ve yaptığı işi bıraksa dünya onun için çekilmez bir hale gelirdi. Zira onun yapabildiği tek şey insanlara ilham vermek. Kulaklığını takıp uzun bir yola çıkmadı hiçbir zaman. En sevdiği yemek yok. Fobileri bile yok çünkü o işine o kadar aşık ki geri kalan her şeyi reddediyor. Bu güzel bir şey. Bir hayatı yok ama yine de bir amacı var. Başladığı yazıyı sürdürmek zorunda değil çünkü onun amacı yazmak ve devam etmek değil. Yazılanları okumak ya da gözden geçirmek. Ne yazabilir ki? "Sevgi

Unfriended - İnceleme

     Unfriended, duyurulduğu andan beri heyecanla beklediğim bir film oldu. Fragmanı çok sevmiştim, baya sevmiştim. Filmin ülkemiz de yayınlanmaması beni şaşırtmadı sadece üzdü. Sonunda filmi izleyebildim ve çok karmaşık hislere sahip oldum.      Filmin konusu, internete utanç verici videosu sızan bir kızın 1. ölüm yılında videoyu yükleyen kişi "yanına almak" için filmin karakterlerine dadanması. Bu kadar... yani öyle spesifik, karmakarışık bir hikaye yok. Filmin fragmanı yalandan ibaret! Aynı, Avengers: Age of Ultron filminin fragmanı gibi, yalan! Fragman da bizlere gösterilenle film de gösterilenler arasında dağlar kadar fark var. Mesela fragman da bizlere "korku" gösteriliyordu ama ben sadece filmin tek bir sahnesinde korktum. Bu film bir korku filmi değil. Belki bir gerilim filmi olabilir ama bir korku filmi değil! Fragman da hayaletin videoyu yükleyen kişileri teker teker sorguladığını görüyorduk adeta. Herkes birbirinden şüpheleniyor, içlerinden biri vide