Ana içeriğe atla

Sanat, İnsan İçindir.

     Bir resim sergisinde, şık bir şekilde giyinen bir çift düşünün. Kafanızda kurguladığınız bir tablonun önünde duruyorlar. Birbirlerinin arasında kol kola girecek kadar mesafe var iken, tablo ile aralarında sadece bir kaç adımlık mesafe var. Mekanın tek rengi, beyaz. Çiftimiz ise zıttı olan renk ile kuşanmışlar. Öylece tabloya bakıyorlar. Etrafında onlar gibi şık giyinen insanları düşünmeden, öylece bakıyorlar. Bir süre sonra erkeğin konuştuğunu düşünün. Hatta yanındaki kadın ile birlikte şu tarz bir diyalog geçtiğini düşünün.

 + Bu tablo sana neyi çağrıştırıyor?
 - Her bireyin, beraber yaşadığını.
 + Peki, bunu nereden çıkardın?
 - Birbirinin eşi olmayan renklerin bir arada duruşundan dolayı böyle düşündüm.
 + Güzel. Ya, sanatçı bunu istemediyse. Demek istediğim, ya sanatçı senin düşündüğün şeyi resmi yaparken arzulamadıysa.
 - Resim sanatı budur zaten. Sanatçı, insanların tek bir düşünceye sahip olmasını istemiyor. Her kişinin farklı düşünmesini arzuluyor.
 + Ben ne düşünüyorum biliyor musun?
 - Ne düşünüyorsun?
 + Sanatçının ne düşündüğünü. Merak ediyorum acaba ne tür bir duygu hali ile birlikte bu tabloyu yaptı ya da en önemlisi bu tabloyu yaparken aklından neler geçiyordu?
 - Sanatçı kendisini ön plana çıkarmak istemez. İstediği tek şey sanatını ortaya çıkarmaktır.
 + Bende bunu merak ediyorum. Buradaki sanat nedir?
 - Kişiden kişiye değişen düşüncelerdir. Ben burada insanların bir bütün olduğunu düşünürken sen sanatçının ne düşündüğünü merak ediyorsun. Bir başkası ise başka bir şeyi düşünüyor. Sanat budur, düşünmektir.
 + Asıl düşünmemiz gereken şey ne peki? Bir tabloya bakmadan da düşünebilirim. Yürürken, metrodayken, asansöre binerken, istediğim yer de düşünebilirim. Bu tablonun farkı ne peki?
 - Yürürken, metrodayken, asansöre binerken, bu tabloyu ortaya çıkartan sanatçının neler düşündüğünü merak etmezdin. O an için düşünürdün.
 + O zaman sanatın ne kıymeti kalıyor ki? "O" anı her zaman yakalayabiliriz. Şuan yaşadığımız anın ne anlamı var? Ne düşünmemiz gerek? Bu tabloya bakarak sadece bize ait olanı hissederiz. Zaten içimizde olan şeyler...
 - ...Ve, renkler içinde saklı olanı ortaya çıkarır. Figür, içinde saklı olanı ortaya çıkarır. Fırça darbeleri, içinde saklı olanı ortaya çıkarır.
 + Her bir tablo, farklı düşüncelerimi ortaya çıkarıyor ise sanatçının düşüncelerime olan katkısı nedir? Hiçbir şey değişmiyor.
 - Bir bireyin düşüncesini ancak o birey değiştirebilir...
 + ...bir araç sayesinde. Hiç kimse oturduğu yerde atomu parçalamayı düşünemez. Bu düşünceyi öğrenmek gerekir. Sanatçı, burada ne anlatmak istiyor? Yalnızlığı mı? Ya başka bir tabloya baktığım zaman yine yalnızlığı hissedersem?
 - Ne demeye çalışıyorsun?
 + Sanat, düşüncedir. Bir şey söylemesi lazım. İnsanlar bir tabloya baktığında ne düşünmek istiyorsa onu düşünür çünkü başkasının düşünceleri o kişinin umurunda olmaz. Çünkü, biz insanlar çok... kendini beğenmişiz. Sanki her şeyi biz düşünüyor muşuz gibi hissediyoruz.
 - Hayatımızda ilk defa böyle bir konuşma gerçekleştirdik. Farkında mısın?
 + Evet, sanırım.
 - Neden, şimdi? Neden beraber yürüdüğümüzde, metroya bindiğimizde ya da asansöre bindiğimizde böyle bir konuşma gerçekleştirmedik. Çünkü şuan bu tablo sana bunları hissetmeni söylüyor. Bu tabloya baktığın zaman sanatın ne olduğunu sorgulamak istiyorsun. Belki de bu tabloya bakarken istemediğin düşünceleri hatırladın ve konuyu değiştirmeye çalışıyorsun. Ya da, sırf sanatçı sana sabit olarak bildirmek istemediği için en küçük ayrıntıyı görmezden geleceğinden korkuyorsun.
 + Başkaları ne olacak peki? Bizim gibi şık giyinip bu tarz resmiyet kokan bir mekan içerisinde ellerinde şarap ile birlikte tabloları izleyemeyen insanlar ne olacak peki? Eğer biz, bol giyinip kafamıza bir cap takıyor olsaydık buraya giremez ve bu sohbeti gerçekleştiremezdik.
 - Eserin değerini korumak için.
 + Hangi eseri? Düşünceleri mi?

     Şimdi ise aynı çifti gündelik kıyafetleri ile birlikte bir kitapçı da önlerinde raf bulunuyorken düşünün. Aynı mesafeler ile bu sefer kadının konuştuğunu düşünün. Hatta yanındaki erkek ile birlikte şu tarz bir diyalog geçtiğini düşünün.

 - Okuyacağın kitabı nasıl seçiyorsun?
 + Genelde yazarına göre bir tercih yaparım onun dışında arkasında yazan yazılara bakarım.
 - Karşına neler çıkacağını bilmeden tanıdığın bir kişinin yazdığı kelimelere mi güveniyorsun?
 + Sayılır. Genelde bir yerlerde gördüğüm kitapları da seçerim.
 - Yani seçeceğin kitabı dışarıdan gelen bir kuvvet ile tercih ediyorsun.
 + Ne demeye çalışıyorsun?
 - Seçeceğin kitabın içerisinde neler olacağını bilmiyorsun. Ya istemeyeceğin bir içerik bulunursa? Okumaya devam eder misin?
 + Kendi düşüncelerim ile karşılaştırarak okumaya devam ederim.
 - Ya, düşüncelerinin değişmesine sebep olursa?
 + O zaman kitabı bitirip aynı yazarın başka bir kitabını daha okurum.
 - Senin için kitap değil yazar önemli yani.
 + Bir pop sanatçısın yazacağı kitabı okumak istemediğim için evet biraz etkisi var.
 - Bir pop sanatçısının kendi ait düşünceleri olamaz mı? Bunları kitaba dökemez mi?
 + Yapabilir ancak onun mesleği yazarlık değil.
 - Yazar olmak, düşüncelerini kelimelere dökmek değil midir? Herkes yazar olabilir.
 + Harry Potter'ı okuyan bir genç bulunduğu sistemi eleştirmez. Onunla aynı kitabı okuyan kişilerle ile tartışmaya girer. Herkes yazabilir, ancak herkes yazar olamaz. Bu da bir sanattır. Düşüncelerini, kelimeler ile insanlara aktarmak da bir sanattır.
 -  Harry Potter'ı okuyan bir genç, insanların özel olduğunu düşünemez mi? Belki de yazar bunu hedeflemiştir.
 + Bir kelimenin ya da bir cümlenin alt metni yazarın anlatmak istediğidir. Eğer yazar gerçek söylediğini vurgulamak istiyorsa bunu kurgusal olarak açıklamak zorunda kalmazdı. Ciddi bir kitap da yazabilirdi.
 - Geniş bir kitleye düşüncesini yaymak için böyle bir kurgu kullanmıştır belki de.
 + Genel itibari ile insanlar eğer bir alt metine sahip olsaydı o içeriği konuşurdu. Harry'nin kurgusal hayatı ile ilgilenmezdi.
 - Belki de onun gibi olmak istiyorlardır.
 + Arzular, düşünceler ile aynı kavram içine sokamayız. İstek ve arzular dışarıda imrendiğimiz hayatlardan oluşan bir istektir, bir dilektir. Düşünceler ise neden bu arzuları dilediğimizi farkına vardığımız andır.
 - Peki, yazarın buradaki görevi nedir?
 + Ne istiyorsa odur. Gerçek bir kitap yazarı insanlara ne düşündüğü anlatmak ister. Her türlü konu da yazabilir. Mürekkep ve düşünceleri bitmeyene kadar yazmaya devam edebilir.
 - O yazarın düşünceleri bile tükenebiliyor iken neden ondan bir şeyler umut ediyorsun?
 + Belki de göremediğim ayrıntıları görmemi sağlar.
 - Ama yine de o ayrıntılar gözünün önünde duruyordur zaten. Yazar her halükarda senin odaklanmanı sağlar.
 + Bu sayede yeni düşüncelere sahip olurum. Düşüncelerime destek olur. En azından içimde var olanı değil, göremediğim ayrıntılara odaklanmamı sağlar.
 - Ya seni yanlış yönlendiriyorsa?
 + Bir düşünceyi başka birinin tek bir düşüncesi ile kabul etmem. Araştırırım.
 - Her halükarda bir başkasının yazdığı düşünceleri araştırmış olacaksın.
 + Amacımda bu zaten. Bir başkasının ne düşündüğü bu sayede ortada bulunan objektif görüşler ile birlikte kendi görüşlerimi harmanlayıp ortaya çıkan görüşe bakarım.
 - Bir kitabı okuduktan sonra düşüncelerin değişiyorsa ondan önce düşündüklerin ne olacak? Zaman kaybı ya da boş birer bilgi olmayacak mı? Sürekli olarak düşüncelerinin değişmesi insanların senin nasıl biri olduğunu unutması anlamına gelmez mi? Bugün bir başkasını savunurken yarın bir başkasını savunuyorsun. O zaman sen, sen olabilir misin? Bir başkasının senin düşüncelerine taciz etmesine izin vermiş sayılmaz mısın?
 + Ya eğer onun düşündükleri doğruysa?
 - Peki, "doğru" ne demek?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hızlı ve Öfkeli 7 | İnceleme

Hızlı ve Öfkeli serisini ülkemiz de bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. Serinin hasılat açısından en düşük filmi olan Tokyo Drift ülkemiz de bir hayli sevilmişti. Özellikle soundtrack'i ile Şahinlerden çıkan bir motor sesine dönüşmüştü adeta. Hızlı ve Öfkeli serisi her zaman bizim için seviliyordu sebebi ise arabalar,basslı müzikler, hanımefendi kalçaları ve bolca aksiyon. Gençlerin en sevdiği türleri tek bir filmde toplamışlar resmen. Tokyo Drift'den sonra yapımcıların bunu bir ''dizi serisi'' haline getireceklerini göstermişlerdi bize. Aynı Harry Potter gibi her film sanki bir dizinin yeni bölümü gibiydi. Kimsenin de buna bir şey söylediği yok çünkü seviliyor. Serinin son filmi (şimdilik son film, 8. film gelecek merak etmeyin. Hatta 9 bile gelebilir.) çıkmadan önce filmin başrol oyuncularından Paul Walker bir araba kazasında vefat etmişti. Ne kadar ironik değil mi ? (Son kullandığım cümle tüm Hızlı ve Öfkeli 7 incelemelerinde bulunmaktadır.) İnsanlar buna inan

Kimsenin Okumaya Tenezzül Etmediği Bir Masalın Perisi

     Haftalardır adam akıllı evden dışarı adım atmadım. Sanki olmak zorundaymışım gibi bir köşede bekliyorum. Neyi veya niçin beklediğimi bile bilmiyorum. Belki bir ilham perisi bekliyorum ki bu sayede aptal bir şarkı yazabilirim. Ya da o ilham perisini sigara ve çay içmeye çağırabilirim. Biraz değişik bir şeyler tatsın değil mi? Sürekli birilerinin yanına gidiyor ve o kişiyi ödüllendiriyor. O kişi, perinin varlığından haberdar bile değil hatta perilere inanmıyor bile. İlham perisi bunun farkına varsa ve yaptığı işi bıraksa dünya onun için çekilmez bir hale gelirdi. Zira onun yapabildiği tek şey insanlara ilham vermek. Kulaklığını takıp uzun bir yola çıkmadı hiçbir zaman. En sevdiği yemek yok. Fobileri bile yok çünkü o işine o kadar aşık ki geri kalan her şeyi reddediyor. Bu güzel bir şey. Bir hayatı yok ama yine de bir amacı var. Başladığı yazıyı sürdürmek zorunda değil çünkü onun amacı yazmak ve devam etmek değil. Yazılanları okumak ya da gözden geçirmek. Ne yazabilir ki? "Sevgi

Unfriended - İnceleme

     Unfriended, duyurulduğu andan beri heyecanla beklediğim bir film oldu. Fragmanı çok sevmiştim, baya sevmiştim. Filmin ülkemiz de yayınlanmaması beni şaşırtmadı sadece üzdü. Sonunda filmi izleyebildim ve çok karmaşık hislere sahip oldum.      Filmin konusu, internete utanç verici videosu sızan bir kızın 1. ölüm yılında videoyu yükleyen kişi "yanına almak" için filmin karakterlerine dadanması. Bu kadar... yani öyle spesifik, karmakarışık bir hikaye yok. Filmin fragmanı yalandan ibaret! Aynı, Avengers: Age of Ultron filminin fragmanı gibi, yalan! Fragman da bizlere gösterilenle film de gösterilenler arasında dağlar kadar fark var. Mesela fragman da bizlere "korku" gösteriliyordu ama ben sadece filmin tek bir sahnesinde korktum. Bu film bir korku filmi değil. Belki bir gerilim filmi olabilir ama bir korku filmi değil! Fragman da hayaletin videoyu yükleyen kişileri teker teker sorguladığını görüyorduk adeta. Herkes birbirinden şüpheleniyor, içlerinden biri vide